Menü
İletişim
444 48 83info@gidatarim.edu.tr

KGTÜ'nün Sırrı: Çiftçiye Dokunan Eğitim Modeli

Kaynak: https://www.ureticihaber.com/yazi/kgtunun-sirri-ciftciye-dokunan-egitim-modeli-680.html

Konya'nın tarım ve gıda alanındaki en genç ve iddialı yükseköğretim kurumu olan Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi (KGTÜ), geleneksel üniversite modelinin ötesine geçerek çiftçi odaklı, ürün temelli bir vizyon benimsedi. KGTÜ Mütevelli Heyet Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kılıç ile bir araya gelerek, üniversitenin kurucu misyonunu, akademik kadro ve mali yapıda gerçekleştirdiği köklü dönüşümü ve en önemlisi, finansal bağımlılıktan kurtulup sahada çiftçiye sağladığı somut faydalarla yarattığı etki alanını konuştuk.

SORU:Üniversitelerin toplumdaki rolü ve finansal sürdürülebilirliği son yıllarda en çok tartışılan konuların başında geliyor. Özellikle sizin gibi tematik üniversitelerin, bağlı oldukları kurumlarla olan ilişkisi merak ediliyor. Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi (KGTÜ), Konya Şeker'in himayesinde kurulan BARTEK Vakfı'na ait bir üniversite. Sayın Kılıç, KGTÜ'nün temel varoluş amacı, çiftçiye ve gıda sektörüne olan özel misyonu nedir?

Prof. Dr. Mehmet Kılıç:

Bugün dünya genelinde üniversitelerin yaşadığı en temel sorunlardan biri, “toplumsal işlev krizi”dir. Birçok yükseköğretim kurumu, kitleselleşmenin getirdiği baskıyla birlikte kimlik erozyonu yaşıyor; araştırma, eğitim ve toplumsal katkı arasındaki denge bozuluyor. Üniversiteler bir yandan finansal sürdürülebilirlik arayışı içinde, diğer yandan bilgi üretimini topluma dönüştürmekte zorlanan yapılara dönüşebiliyor. Bu noktada özellikle tematik üniversitelerin varlık nedeni daha kritik hâle geliyor; çünkü belli bir alanda uzmanlaşmak sadece akademik bir tercih değil, aynı zamanda güçlü bir toplumsal sorumluluk meselesidir.

KGTÜ tam da bu nedenle geleneksel üniversite modelinin çok ötesinde konumlanmaktadır. Bizim için üniversitenin görevi, yalnızca öğrenci kaydedip mezun etmek, diploma dağıtmak veya bütçeyi çevirmek değildir. Üniversitenin asli sorumluluğu, bilgi üretimini soyut bir akademik faaliyet olmaktan çıkararak onu “sahanın gerçek problemleriyle buluşturan” bir yapıya dönüştürmektir. Özellikle gıda, tarım ve sürdürülebilirlik gibi stratejik alanlarda faaliyet gösteren bir kurum olarak biz, üniversiteyi yeniden tanımlayan bir misyon benimsiyoruz.

KGTÜ’nün BARTEK Vakfı ve dolayısıyla Konya Şeker ile olan bağı, bizim hareketsiz bir bağlılık içinde olduğumuz anlamına gelmez; bilakis bu ilişki, üniversitenin tarımsal üretimin merkezinde konumlanmasını sağlayan “uygulama temelli güçlü bir ekosistem” sunar. Toprakla, üretim süreciyle, çiftçiyle ve sanayiyle aynı anda temas kurabilen bir üniversite inşa ediyoruz. Bu açıdan üniversitemizin varoluş amacı çok nettir: “çiftçinin hayatını kolaylaştıran, sektörün rekabet gücünü artıran ve gıda-tarım alanında ülkeye yeni değer üreten bilgi ve teknoloji üretmek.”

Bugün dünyada “Üçüncü Nesil Üniversite” ve “Girişimci Üniversite” kavramları konuşuluyor. Bu paradigmada üniversitelerin sadece eğitim ve araştırma değil, aynı zamanda toplumsal katkı ve ekonomik değer üretme fonksiyonları öne çıkıyor. KGTÜ’nün çiftçi odaklı ve ürün temelli vizyonu tam da bu dönüşümle uyumludur. Biz bilginin raflarda bekleyen bir teori değil, sahada uygulanabilir ve çiftçinin gündelik yaşamını doğrudan etkileyen somut çözümlere dönüşmesini esas alıyoruz.

Dolayısıyla KGTÜ’nün misyonu sadece bilimsel yayın üretmek veya akademik unvanlar biriktirmek değildir; aynı zamanda “çiftçinin verimliliğini artırmak, sahadaki üretim süreçlerini iyileştirmek, tarım teknolojilerini geliştirmek ve ülkenin gıda güvenliğine katkı sunmak” gibi çok daha somut hedefler içerir. Bu da üniversitenin finansal bağımlılıktan uzaklaşmasını, kendi ürettiği değerle ayakta duran bir kurumsal model geliştirmesini zorunlu kılar.

Kısacası, Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi'nin temel varoluş amacı, akademik bilgiyi sahaya indiren, tarımın ve gıdanın geleceğini şekillendiren ve çiftçiye doğrudan dokunan bir “değer üretme kurumu” olmaktır. Bizim için en önemli başarı ölçütü, çiftçinin hayatında yaratılan gerçek, ölçülebilir ve sürdürülebilir etkilerdir.

 

SORU:Bahsettiğiniz bu ürün odaklı çalışma ve misyonu gerçekleştirmek için üniversitenizde hangi bilimsel altyapıları oluşturdunuz? Somut olarak tarım ve gıdaya dair ne gibi çalışmalar yürütülüyor?

Prof. Dr. Mehmet Kılıç:

Bugün üniversitelerin karşı karşıya olduğu en büyük meydan okumalardan biri, üretilen bilginin ekonomik, sosyal ve teknolojik değere dönüştürülmesidir. Akademik bilgi ile toplumsal ihtiyaç arasındaki makas açıldıkça, üniversitelerin meşruiyeti sorgulanmakta; öğrenciden sektöre, devletten topluma kadar pek çok aktör “üniversite ne işe yarar?” sorusunu daha yüksek sesle dile getirmektedir. Bu nedenle modern yükseköğretim kurumlarının, özellikle de tematik üniversitelerin, klasik araştırma ve yayın anlayışından öteye geçerek “ürün odaklı, sonuç üretmeye dönük bir bilimsel ekosistem”inşa etmeleri zorunlu hâle gelmiştir.

KGTÜ olarak biz, tarım ve gıda gibi stratejik ve giderek daha karmaşık hâle gelen bir alanda faaliyet gösteriyoruz. Dolayısıyla üniversitenin sahaya açılan bir “bilim kapısı” olması gerektiğine inanıyoruz. Bu doğrultuda yalnızca teorik bir bilgi üretim merkezi değil, aynı zamanda üreticinin, sanayinin ve kamu politikalarının ihtiyaçlarına anında cevap verebilen, çözüm odaklı bir araştırma altyapısı kurduk.

İlk adım olarak, Bitki Kliniği Laboratuvarını hayata geçirdik. Bitki sağlığı, hastalık teşhisi, toprak-yaprak analizleri ve ürün verimliliği konularında çiftçiye doğrudan hizmet verebilen bu klinik, klasik üniversite laboratuvarlarından farklı olarak yalnızca akademik yayın üretmeyi değil, sahadaki üreticinin gündelik sorunlarına bilimsel çözüm sunmayı hedefliyor. Böylece üniversite ile tarlanın arasındaki duvarları kaldırıyor, bilgiyi sahadan kopuk olmaktan çıkarıyoruz.

Bunun yanı sıra Nanoteknoloji Laboratuvarı, tarım ve gıdanın geleceğini belirleyecek yüksek teknoloji uygulamalarına odaklanıyor. Gübre etkinliği, bitki besleme teknolojileri, tohum kaplama materyalleri, sensör teknolojileri ve gıda güvenliği gibi alanlarda nano ölçekte çözümler üretmek, Türkiye’nin tarım teknolojileri alanında küresel rekabet gücünü artıracak kritik bir hamledir. Bu laboratuvar, üniversitemizin yalnızca bugünün değil, geleceğin tarımını şekillendirme iddiasının bir göstergesidir.

Ayrıca Moleküler Biyoloji Laboratuvarı, genetik düzeyde tanı, analiz ve ıslah çalışmalarına imkân sunuyor. Modern tarımın itici gücü hâline gelen moleküler ıslah teknolojileri, verimli, hastalıklara dayanıklı ve yüksek adaptasyon kabiliyeti olan çeşitlerin geliştirilmesini mümkün kılıyor. Bu amaçla bu yıl, stratejik öneme sahip bir adım attık: Buğday çeşitleren adaylarını tescil için  ilgili Bakanlığa müracaatımızı yaptık. Tohum stratejik bir varlık; dışa bağımlılığı en aza indirmek, yerli ve milli çeşitler geliştirmek, biyoteknolojik kapasiteyi büyütmek Türkiye’nin tarımsal egemenliği açısından hayati önem taşıyor. KGTÜ’nün bu alana girmesi aynı zamanda ülkenin uzun vadeli tarım politikalarına bilimsel bir katkı anlamına geliyor.

Gıda alanında ise sektörün artan ihtiyaçlarını dikkate alarak pasif durumda olan Meslek Yüksekokulumuzu aktifleştirerek Gıda Teknolojileri Programınınaçılması için YÖK’e başvurduk ve YÖK uygun bularak bu programın açılmasını onayladı. Önümüzdeki eğitim-öğretim döneminde bu programa öğrenci almaya başlayacağız. Bu adım, üniversitenin yalnızca araştırma değil, nitelikli insan kaynağı yetiştirme sorumluluğunu da üstlendiğini gösteriyor. Bugün gıda zincirinin her aşamasında teknoloji, kalite ve güvenlik standartları yükseliyor; dolayısıyla hem sanayinin hem kamu otoritelerinin bu alanlarda yetkin profesyonellere duyduğu ihtiyaç büyüyor.

Son olarak, uluslararası akrediteye sahip Gıda Analiz ve Toprak Analiz Laboratuvarlarımız, gıda güvenliği ve kalite standartlarının yükseltilmesine doğrudan katkı sağlıyor. Bu laboratuvarlar yalnızca üniversiteye değil, bölge sanayisine ve üreticilere de hizmet vererek üniversitenin finansal sürdürülebilirliğini destekleyen bir yapı oluşturuyor. Aynı zamanda, üniversitenin toplumla kurduğu etkileşimi güçlendiriyor ve bilginin sahada karşılık bulmasına imkân tanıyor.

Kısacası KGTÜ, bilimsel altyapısını klasik akademik bir kurguya göre değil, “ürün üreten, sahaya dokunan, sektörle işbirliği içinde çalışan ve ülkenin tarımsal dönüşümüne katkı veren bir üniversite modeli” üzerine inşa etmektedir. Bu yaklaşım, üniversitenin yalnızca bir eğitim kurumu değil; aynı zamanda tarımın ve gıdanın geleceğini şekillendiren stratejik bir aktör olmasını sağlamaktadır.

 

SORU:Metni oluşturan ana konulardan biri de üniversitenizin finansal yapısında ve akademik kadrosunda yapılan köklü değişimler. Göreve geldiğinizde nasıl bir tabloyla karşılaştınız ve bu değişimi nasıl yönettiniz? Özellikle üniversitenin ana destekçisi olan Konya Şeker'e olan bağımlılığı azaltma süreci nasıl ilerledi?

Prof. Dr. Mehmet Kılıç:

Göreve geldiğimiz dönemde karşılaştığımız tablo, yalnızca bizim üniversitemize özgü bir durum olmanın ötesinde, Türkiye’de ve dünyada giderek görünür hâle gelen “üniversitenin kurumsal verimlilik krizi”nin tipik bir yansımasıydı. Birçok yükseköğretim kurumunda olduğu gibi, bizde de akademik pozisyonların bir kısmı, üretime dayanmayan, hesap verilebilirlikten uzak bir anlayışla doldurulmuştu. Bu durum hem bilimsel çıktıların düşmesine hem de üniversitenin finansal yükünün kontrolsüz biçimde artmasına neden oluyordu. Dahası, üniversite dışındaki paydaşların –özellikle çiftçilerin– emeğiyle oluşan kaynakların verimsiz kullanılması, bizim açımızdan hem etik hem de kurumsal açıdan kabul edilemezdi.

Nitekim o dönemde, yıllarca üniversiteye uğramadan maaşını alan, hiçbir akademik üretimi bulunmayan öğretim üyelerinin olduğunu tespit ettik. Yüzeysel bakıldığında “kaynak bol, herkes memnun” gibi görünen bu tablo aslında çiftçi üzerinde ciddi bir mali yük oluşturuyor; üniversitenin geleceğini tehdit eden bir sürdürülemezlik yaratıyordu. Çünkü Konya Şeker’in ve dolayısıyla çiftçinin sırtındaki bu yük, üniversitenin bağımsız karar alma, yatırım yapma ve kendi gelir modelini oluşturma kapasitesini törpülüyordu. Daha da önemlisi, Üniversite–Toplum ilişkisinin en temel ilkesi olan “kamu yararı” zedeleniyordu.

Bu nedenle Pankobirlik ve Konya Pancar Ekiciler Kooperatifi Başkanı sayın Ramazan Erkoyuncu’nun tensipleriyle göreve geldiğimizde attığımız ilk adım, üniversitenin tüm finansal ve akademik süreçlerini mercek altına almak oldu. Önce tasarruf potansiyeli olan alanlarda disiplinli bir mali düzenleme yaptık. Ancak daha kritik olan adım, akademik kültürün köklü biçimde dönüşmesiydi. Hiçbir bilimsel yayın üretmeyen, proje geliştirmeyen, laboratuvara uğramayan, ürün ve teknoloji geliştirme yönünde bir faaliyeti bulunmayan ve buna rağmen yüksek maaş alan öğretim üyeleriyle yollarımızı ayırdık. Bu, kısa vadede zor fakat uzun vadede hem üniversitenin hem de çiftçinin çıkarına olan stratejik bir karardı.

Mevcutta bizim vizyonumuzla hareket edenlerle ve ayrılanların yerlerine, “gece gündüz laboratuvarda üreten”, araştırma kapasitesini artıran, sahaya dokunan, proje geliştiren ve üniversitenin misyonuna gönülden bağlı bir akademik kadro ve ekip kurduk. Bu dönüşüm yalnızca personele ilişkin bir revizyon değil; aynı zamanda “yüksek performans kültürünün, hesap verilebilirliğin ve akademik sorumluluğun yeniden tesisi” anlamına geliyordu. Bugün üniversitemizin laboratuvarlarında, bitki sağlığından tohum ıslahına, gıda analizlerinden nanoteknolojiye kadar pek çok alanda çalışan, nitelikli ve üretken bir bilim insanı ekibi bulunuyor.

Bu yeni yaklaşımla birlikte üç temel hedefi esas aldık:

1. Daha kaliteli ve uygulama temelli bir eğitim:

Öğrencinin yalnızca teorik bilgi değil, sahada karşılık bulan beceri ve deneyim kazanmasını sağlayan bir müfredat ve akademik ortam oluşturduk. Gıda ve tarım gibi uygulamalı bir alanda eğitim kalitesinin doğrudan bilimsel üretkenlikle ilişkili olduğunun farkındayız.

2. Üniversitenin finansal sürdürülebilirliğini güçlendirmek:

Üniversite bütçesinin büyük oranda Konya Şeker’e dayanması uzun vadede riskli bir modeldi. Biz bunu azaltmak için araştırma projeleri, analiz laboratuvarları, sektör işbirlikleri ve ürün odaklı çalışmalar üzerinden yeni gelir kanalları oluşturmaya çalıştık. Böylece üniversitenin kendi kendini besleyen, bağımsız ve özerk bir yapıya kavuşması için önemli adımlar attık.

3. Çiftçinin üzerindeki yükü hafifletmek:

Üniversitenin kaynaklarını etkin kullanması, çiftçinin emeğine duyulan saygının bir gereğidir. Bizim için her tasarruf, çiftçiye geri dönen bir katkı; her bilimsel ürün de sahada değer yaratan somut bir faydadır.

Özetle, üniversitemizde yaptığımız dönüşüm yalnızca idari bir düzenleme değil; “finansal disiplin, akademik kalite, toplumsal sorumluluk ve kurumsal vizyon” temelinde yeniden inşa edilmiş bir üniversite modelidir. Bugün geldiğimiz noktada KGTÜ, hem akademik hem mali açıdan daha güçlü, daha üretken ve daha bağımsız bir yapıya doğru ilerlemektedir.

SORU:Konya Şeker'e olan finansal bağımlılığınızın azalmasını somut bir oranla ifade edebilir misiniz? Finansal bağımsızlık hedefinize ne kadar yaklaştınız?

Prof. Dr. Mehmet Kılıç:

Bir üniversitenin finansal yapısı, yalnızca mali tabloların konusu değildir; doğrudan kurumsal kültürünü, stratejik vizyonunu ve akademik bağımsızlığını belirleyen hayati bir unsurdur. Dünyada bugün üniversitelerin en çok tartıştığı konu “finansal sürdürülebilirlik”tir. Çünkü finansal bağımlılık arttıkça, üniversitenin hem özerk karar alma kapasitesi zayıflar hem de uzun vadeli araştırma ve yatırım planları kırılgan hâle gelir. Bu nedenle kendi gelirini üretebilen, dış kaynak bağımlılığını azaltmış üniversiteler, modern yükseköğretimin en sağlam modellerini oluşturuyor.

KGTÜ olarak biz de göreve geldiğimizde bu konuda kritik bir tabloyla karşılaştık. O dönem üniversitenin bütçesinin %93’ü Konya Şeker tarafından karşılanıyor, yalnızca %7’si üniversitenin kendi ürettiği gelirlerden oluşuyordu. Bu, kısa vadede sürdürülebilir görünse de uzun vadede üniversitenin hem stratejik esnekliğini hem de finansal özgürlüğünü sınırlayan riskli bir yapıydı.

Yaptığımız dönüşümle birlikte, bugün üniversitenin finansal mimarisi kökten değişti. Gelir çeşitliliği sağladık; akredite analiz laboratuvarlarını daha aktif hâle getirdik, proje üretimini artırdık, sektörel işbirliklerini genişlettik, uygulama ve ürün odaklı araştırmalardan gelir yaratmaya başladık. Böylece üniversitenin kendi ekonomik kapasitesi güçlendi ve bağımlılık ilişkisi tersine döndü.

Bugün geldiğimiz noktada:

  • Üniversitenin kendi kendini karşılama oranı %90–95 seviyelerine ulaşmış durumda.
  • Konya Şeker’in destek payı ise %5–10 düzeyine kadar düştü.

Bu, yalnızca bir ekonomik başarı değil; üniversitenin kurumsal özgüvenini artıran, akademik stratejilerini daha bağımsız belirlemesini sağlayan yapısal bir dönüşümdür.

Hedefimiz ise çok açık:

Önümüzdeki eğitim-öğretim yılında Konya Şeker’e hiçbir finansal ihtiyaç duymadan, tamamen kendi ayakları üzerinde duran bir üniversite hâline gelmek.

Bu hedefe yaklaştıkça, üniversite sadece mali açıdan değil; bilimsel üretim, uluslararası işbirlikleri, akademik kadro dinamizmi ve topluma katkı gibi alanlarda da çok daha güçlü bir konuma erişecektir. Çünkü finansal bağımsızlık, beraberinde akademik bağımsızlığı ve sürdürülebilir kurumsal gelişimi getirir.

Kısacası KGTÜ, artık dış destekle ayakta duran bir yapı değil; kendi değerini kendi üreten, riskleri yönetebilen, stratejik kararlarını özgür biçimde alabilen çağdaş bir üniversite modeline doğru emin adımlarla ilerlemektedir.

SORU:Birçok üniversite, başarısını öğrenci sayısındaki artışla ölçer. Siz de öğrenci sayınızı bu yönetimle iki katına çıkarmışsınız. Ancak asıl gücünüzün öğrenci sayısından değil, etki alanından kaynaklandığını vurguluyorsunuz. Bu etki alanı tam olarak ne anlama geliyor?

Prof. Dr. Mehmet Kılıç:

Geleneksel üniversite anlayışında başarı çoğu zaman öğrenci sayısındaki artışla ölçülür. Ancak modern yükseköğretim tartışmalarında artık çok daha temel bir soru gündemdedir: “Üniversite, toplumun hayatında neyi dönüştürüyor?”

Bugün dünyanın birçok ülkesinde üniversiteler, öğrenci sayısını büyütmüş olmasına rağmen; topluma, üretime, sanayiye veya ülkenin kalkınmasına beklenen ölçüde katkı sunamadığı için ciddi bir “meşruiyet krizi” ile karşı karşıyadır. Tam da bu nedenle etkisi sahaya yansımayan, yalnızca diploma veren üniversitelerin gelecekte ayakta kalmakta zorlanacağı öngörülmektedir.

KGTÜ olarak biz, ölçüm kriterimizi nicelikten niteliğe, yani “öğrenci sayısından ziyade etki alanına” kaydırdık. Bizim için etki alanı, genelde toplumun, özelde ise çiftçinin hayatında yaratılan somut iyileşmedir. Bir pancar tarlasındaki hastalığı teşhis edip laboratuvarda çözüm üretmek, bir kimya analizinin sonucuyla üreticinin verimini artırmak veya köy meydanlarında çiftçilerle bir araya gelip onların sorunlarını doğrudan dinlemek… Bunların her biri, üniversitenin gerçek etki alanını oluşturan örneklerdir.

Bu yaklaşım bize şunu gösteriyor:

“Eğer üniversite yakın veya uzak çevresinde yer alanların bir sorununa dokunmuyorsa, o üniversite ne kadar bilimsel yayın üretirse üretsin toplumda karşılığı yoktur”.Böyle bir üniversite anlayışı özetle etkinsizlik yaratmaktadır, çalışıyor gözükmektedir, üniversitecilik oynamaktadır. Bütün bunların neticesinde ne yazık ki her yıl binlerce yetkinliği olmayan, mesleki gereklilikleri tamamlamayan, saha veya uygulama görmemiş diplomalı işsizler mezun etmektedir.

Biz KGTÜ olarak sahayı ve uygulama laboratuvarlarını merkeze alan bir araştırma anlayışı benimsedik. Çiftçilerle düzenli olarak köy toplantıları yapıyoruz; onların yaşadığı problemleri akademik gündemimize taşıyoruz; araştırma başlıklarımızı sahadan aldığımız verilerle şekillendiriyoruz. Bu sayede ürettiğimiz bilgi raflarda tozlanmıyor, doğrudan çiftçinin verimine, gelirine ve ülkenin tarım ekonomisine katkı sağlayan somut sonuçlara dönüşüyor.

Ürün odaklı çalışmanın en büyük değeri burada ortaya çıkıyor:

“Her bilimsel çaba, çiftçinin veriminde milimetrik bile olsa bir artışa yol açtığında, bu etki ülke ekonomisine katlanarak geri dönüyor.

Dolayısıyla biz üniversitenin başarısını öğrenci sayısındaki artışla değil;

  • Çiftçinin hastalıkla mücadele kapasitesinde,
  • Verim artışında,
  • Üretim maliyetlerinin düşmesinde,
  • Köylerdeki bilgi seviyesinin yükselmesinde,
  • Ve bölgedeki tarımsal teknolojilerin gelişmesinde görüyoruz.

Bir başka önemli boyut da şu:

“Çiftçinin kesesinden” öğrencilere bol burs dağıtmak veya üretkenliği olmayan akademisyenlere yüksek maaşlar vermek kısa vadede kolay görünür. Asıl güç ve ahlaki sorumluluk ise, bu kaynakların çiftçinin de kazandığı bir ekosisteme dönüşmesini sağlamaktır. Bizim tüm çabamız, Konya Şeker ile üniversite arasında karşılıklı katkı yaratan, sürdürülebilir ve adil bir ilişki yaratmaktır.

Bugün geldiğimiz noktada bunun başarıyla tesis edildiğini düşünüyorum. Artık yalnızca Konya Şeker’den destek alan bir üniversite değil; çiftçiye, sektöre ve bölgeye gerçek katma değer üreten bir “ekosistem üniversitesi” modelini hayata geçirdik.

Kısacası bizim için “etki alanı”, öğrenci sayısından çok daha derin bir kavramdır:

“Bilimin çiftçinin tarlasına indiği, üretimin kalitesini artırdığı, bölgesel kalkınmaya katkı sunduğu bir etkileşim alanıdır.”

Prof. Dr. Mehmet Kılıç'a, üniversitenin vizyonunu ve dönüşüm sürecini bu kadar şeffaf ve detaylı paylaştığı için teşekkür ederiz.

 Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi, artık sadece bir eğitim kurumu değil; çiftçinin sorunlarını çözen, tarıma bilimsel katkı sağlayan ve Konya Şeker'in desteğiyle kendi ayakları üzerinde durmayı başaran, Anadolu'nun ürün odaklı ilk üniversite modeli olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Bu vizyon, gelecekteki üniversite-sanayi ve üniversite-çiftçi işbirlikleri için de önemli bir yol haritası sunuyor.

Erişilebilirlik

Seslendirme (BETA)

Metinleri sesli okuma

Yüksek Karşıtlık

Koyu tema aktif et

Solgunluk

Renkleri gri tonlarına çevir

Büyük Metin

Yazı boyutunu büyüt

Okuma Maskesi

Odaklanmayı artır

Okuma Klavuzu

Yatay okuma çizgisi